11 Ağustos 2010 Çarşamba

Öncülerden A-tonal Müziğin Açılımı..

XX. yüzyılın müzik tarihindeki en önemli olayı tonalitenin yıkılıp yeni bir düzen olan "on iki nota" sisteminin kurulmuş olmasıydı. On iki nota üstüne çalışan besteci Josef Matthias Hauer de kromatik gamın on iki notasını "Tropen" adını verdiği bölüklere ayırmış fakat, Schönberg'in kuramları ile karşılaştırıldığında etkileyici olmaması sebebiyle unutulup gitmiştir.


Sekiz yaşında keman çalmaya başlayan Arnold Schöenberg (1874-1951), kısa bir zaman sonra ilk bestecilik çalışmalarına başlamıştı. 21 yaşına geldiğinde zamanın tanınmış bestecilerinin yazmış olduğu operaları orkestraya uyarlayarak geçimini müzikten sağlamaya çalışıyordu. 1904’te Viyana’da müzik teorisi ve bestecilik teknikleri öğretmeye başladı. Onun kişiliği öğrencileri arasında sevilmesine ve ilham kaynağı olmasına neden oldu.

Arnold Schöenberg'in on iki notaya giden yol dediği bu dönemde, müzik "anlaşılabilirlik" esasını temel alıp bestelenmeye gidilmiştir. Ve bu on iki ton müziğinin gizli yasaları ortaya çıkmıştır. Herşey bu on iki tonun içindedir; kulak, ezginin yarım tondan yarım tona atlayarak ya da kromatik gelişmeyle ilgili aralıklar yardımıyla gelişimini gayet doyurucu buluyordu. Yani kromatiklik temeline göre ilerliyordu ezgi, yedi notalı dizi temeline göre değil. On iki nota'nın sürekli olarak özel bir dizilişi vardı.

Beste'de esas olan, parçayı bütünleyen nota tonalitenin özüydü. Ses, işitme duyumuzun doğası olduğuna göre, daha önceki tüm kavramları, kulağı rahatsız etmeden ortadan kaldırmak mümkündü. Esas notayla ilişkiyi keserek yeni bir anlayış getirmek de mümkündü. Bu olaylar Wagner ve arından ilk eseri gene tonal olan Schönberg sayesinde oldu. Bunun sonucunda majör ve minör ortadan kalktı. Schönberg bunu bir benzetmeyle ifade eder: İki tür birleşip daha üst bir nesil yaratmıştır.

Müzik bir dildir. İnsan düşüncelerini bu dille anlatmak ister. İnsan kendini ifade edebildiği ölçüde vardır. Birşey söylemek istersin ve başkalrının anlayabileceği şekilde ifade edersin. Schönberg bunun üzerine o harika sözcüğü kullanıyor: "anlaşılabilirlik". Anlaşılabilirlik herşeyin içinde bulunuyor. Müzikteki bu anlaşılabilirlik tonaliteydi. Bach'la birlikte majör ve minör ayrımı doğdu. Bu yedi tonun içinden on iki ton doğdu.

Tonalite bütünlük sağlayabilmek için eşsiz bir yoldu ama; Schönberg bu yolu yıkıp kendine bambaşka bir yol çizmiştir. Kendisinden önceki dönemlere bir başkaldırıdır bu ve der ki; ""İnsanlar 'konforu' buldular ve rahatı tercih ettiler. Çağdaş insanın amacı, zahmetsiz bir yaşam geçirmektir. Yani, az hareketli, az yıpratan bir yaşam. Bu yüzden insan yüzeyselleşmiştir. Araştırmaz, incelemez, var olanla yetinir.'Konfor', zihinsel tembellikle eş anlamlıdır. Bu müzik için de geçerlidir. Geleneksel müzik durağandır. Ton sisteminin dışına çıkmaz, dolanır durur. Her ne kadar Romantik besteciler kakışımlı ses ve akorlarla düzenin(tonun) sınırlarını zorladılarsa da, bu yeterli değildir. Sonuçta, düzenin(tonun) içinde hareket ederler. Tam kopuş yoktur. Nasıl toplumdaki yozlaşmış ve tutucu, ahlaki değerlere karşı mücadele ediyorsak, yerleşmiş müzik kurallarına karşı da mücadele etmeli ve bu kuralları yıkmalıyız. Müzikte çözülen sınırlar, insan ve doğa, ruh ve dünya, ahlak ve toplum kurallarının simgeleridir."

Schoenberg atonal ekspresyonisttir. 1922 yılında ilk atonal bestesi “Three Piano Pieces” , Op.11 ile uyumlu ve uyumsuz arasındaki ayırımcılığı ortadan kaldırdı. Orkestra için beş parça (Five Pieces for Orchestra), Op.16 ve Pierrot Lunaire adlı eserleri, bu dönemin eserleridir. Schoenberg on iki ton sistemini geliştirdiği üçüncü döneminde, en güçlü çalışmalarından biri olan “Variations for Orchestra” (Orkestra için Çeşitlemeler) Op.31, ile zirveye ulaştı. Mesleğinin dördüncü ve son döneminde on iki ton sisteminin düzeltmelerini yapıp netleştirmek için uğraştı. Bu dönemde önceki çalışmalarından fark
edilir bir biçimde, daha anlaşılabilir bir tarzda on iki ton tekniği ile yazılmış birkaç eseri vardır. Bunlar arasında “Piano Concerto” ve “A Survivor from Warsaw” göze çarpar.

“Başarılı bir sanat ürünü, ne türlü bestelendiğini sezdirmeyen, hele bir zihin çalışması sonucu olduğu izlenimi vermeyen yapıttır,” diyen Schönberg, sözünü eserleriyle de doğrulamış ve içine ne doğarsa onu yazmıştır. O, “ Tamamen anlıyorum ki birkaç on yıl geçmedikçe benim çalışmalarım anlaşılmayacak” demişti. Hayatı boyunca müziği dinleyicilerin çoğu tarafından zor ve erişilmez bulunduğundan pek fazla icra edilmedi. Ancak 1951’de ölümünden sonra kendinden sonra gelen genç kuşak bestecilerin tamamına yakını, onun keşfettiği on iki ton sisteminden etkilendiler ve bu gün önemli bir etki olarak kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.